Havalara
anlam veremediğim günler gelmişti. Ona uyum sağlamak için yazlık ve kışlık
elbiselerin dolapta bir yığın halinde olduğu günlerden bahsediyorum. Gündüz
yanıyor, akşamları üşüyordum. Dört yıl önce karım Sezen beni terk ettiğinde de
havalara uyum sağlayamamıştım. Hava hep soğuktu. Mütemadiyen üşüyordum. Yazın
ortasında aşkını ızdırabını çekmiştim. Şimdi ne yapıyor bilmiyorum. Onu geçen
sene Konak Sineması’nda görmüştüm. Yanında bir kız çocuğu vardı. Evet tam
tahmin ettiğin gibi, bizim kızımız olacaktı. Ama yanında adamın biri vardı.
Sezen’in gözlerinin içine bakmadığını uzaktan anlayabiliyordum. Sezen’ in beni
terk ettiği günü unutamadım. Ama yavaş yavaş unutuyorum galiba. Bazı detaylar
kayboluyor. Dört yılda aklımda kalan detay, giderken arkasına bakıp öyle
gitmişti. Giden insan düz gider. Arkasına bakmaz. Sezen bu yüzden hemen
unutamadım. Bana açık bir kapı bırakmıştı. O bakışından her manayı
çıkarabilirdim. Bunu istemişti ama ben bunu çok sonradan anladım. Acı çekmemi. Neyse
ki şimdi iyiyim. Tek sorunum havalar. (İyi miyim bilmiyorum. Ruh halim bataklık
sanırım. Çıkmak için çırpınıyorum. Tam çıkacakken yeniden batıyorum.)
İşten
dönerken arkamdan birisi takip ediyor hissine kapıldım. Sonra anladım. Takip
ediliyordum. Kirli sakallı, deri ceket giymiş, kısa boylu bir adam. Telaşe
kapılmadım hemen. Beni takip eden ilk kiralık katil değil çünkü. Tabii bu
konuda tecrübeli olduğum için katil olduğunu anlamıştım. Arkama tekrar baktım.
O hüzün verici bakışı gördüm. Birazdan seni öldüreceğim, ama ekmek parası. Evde
iki çocuğum var. İşsiz bir insanım. Ekmeğimi buradan kazanacak adam değilim ama
kredi borcum da var. Beni anla bakışı. Önüme döndüm. Yola devam ettim. Ara
sokağa girdim. Daha önceden böyle şeyler görmüş geçirmiş birini öldürmek kolay
değildir. Saklandım kuytu bir yere. Ne yapacağını şaşırdı. Belli ki daha
yeni. Arkadan yanına yaklaştım.
Cebimdeki dede yadigârı silahı doğrulttum. Bana döndü.
‘’Ne
istiyorsun?’’ dedim.
‘’Abi valla
ekmek parası. İşsizim. Evde iki çocuğum bekliyor. Köpeğin olayım gideyim. Ben
bu işleri yapacak adam değilim. Beni zorladılar abi.’’
‘’Kim?’’
‘’Bilmiyorum
abi, bokunu yiyim gidiyim.’’
‘’Ne için
söyle?’’
‘’Abi
bilmiyorum çok para verdiler. Bir şey söylemediler. Abi gideyim.’’
‘’Siktir
git.’’
Eve döndüm. Pencerenin
kenarında yolu izledim. Tavşanın havucunu verdim. Ev arkadaşım olur kendisi.
Adı Haydar. Beni bu dünyada anlayan tek canlı. Yaklaşık iki saat önce kim vurdu
kurşunuyla, ne idüğü belirsiz bir sebeple burada oturmuyor olabilirdim diye
düşündüm. Üzerime canlılık geldi. (Kafam allak bullak oldu. Bu nasıl bir kare
bulmaca böyle? Ben neredeyim? Kim benimle oynuyor?)
Ertesi gün
işe gitmek için evden çıktım. Kahvaltı yapmıyorum. Bu prensip oldu benim için.
Pazar günleri dâhil. İnsan alıştığı zaman, tekrar bu alışkanlığı değiştirmesi
zaman alıyor. Zaman hep geçiyor demek istiyorum aslında. Masama oturdum. Bir
mektup var. Üzerinde hiçbir adres ve yazı yok. Kenarından kopardım. Şöyle
yazıyor.
‘’Bugün
hayatının son günü. Gün daha yeni başladı. İşten istifa edebilirsin. Senin için
iyi olacağını düşündüm. Gidip dolaşabilirsin. Ya da kaçabilirsin uzaklara. Ama
unutma bugün son. Daha ilk cümleden bunu söylemiş olmam, ne kadar ciddi
olduğumu gösteriyor. İnanmak istemezsen sen bilirsin. Senin yaşamın. Son
günün…’’
Bir süre bu
yazılarla bakıştım. Son kelimesi ne kadar acıklıymış. Son. İnsanın içine birden
hüzün çöküyor. Pencerenin yanına gittim. Mektuptan uçak yaptım. Yedinci kattan
aşağıya salladım. Bir mektup ancak böyle güzel sonlanabilirdi. Gülümsedim. (Acı
gülümsedim.)
Masama
oturdum tekrar. Raporları yazmam gerekecek. Projelerde gözden geçirilecek.
Önümüzdeki hafta toplantı ayarlanacak. Ne çok işim var. Aklıma mektup geliyor.
Kafamı sallayıp devam ediyorum. Olamaz böyle bir şey. Şaka olmalı. Sonra buna
çok gülerim. Öğle arası oldu. Yemeğe gitmek için dışarı çıktım. Adımlarımı
hızlı atmaya başladım. Biraz da terlemiştim. Neden böyle oluyor? Kafamı
toplamam gerekecek. (Dört yıl sonra mı?)
Öğle arası
bitti. Ofiste işlere devam ettim. Yemek iyi gelmişti. Kendimi işlere verdim.
Mesai bitimine kadar aralıksız çalıştım. İş çıkışı evin yolunu tutum. Arkama
dönüp bakıyordum sürekli. Baktığım sırada önümde bir gölge belirdi. Katil
değildi. Katiller önden gelmezler.
‘’Sen kimsin?’’
‘’Sezen’ in
kocasıyım.’’
‘’Ne
istiyorsun?’’
‘’Ben bir şey
istemiyorum, Sezen seni istiyor.’’
‘’Nasıl
yani?’’
‘’Dün seni
bizim eve getirmesi için şoförü gönderdim. Onu geri çevirmişsin. Küfür
etmişsin. Bugün de sana bir zarf gönderdim. İş çıkışı bir yerlerde oturup son
kez konuşmak için. Ben aradan çekiliyorum.’’
‘’Ne demek
oluyor bütün bunlar?’’
‘’Diyorum ki
Sezen seni bekliyor. Seni seviyor. Ben gidiyorum uzaklara. Ne haliniz varsa
görün. Yarın saat yedide Gökyüzü Restaurantta. Unutma.’’
Eve döndüm. Pencerenin kenarından yolu izledim. Tavşanın
havucunu verdim. Sonra ne yapacağımı şaşırdım. Başımı ellerimin arasına aldım.
Saatlerce oturdum. Yarını düşündüm. Ne yapacağım bilmiyorum. ( )
Tam yedide
restaurant’a geldim. Sezen’ de geldi birkaç dakika sonra. Elini uzattı.
Tokalaştık.
‘’Nasılsın?’’
diye sordu.
‘’İyi miyim
bilmiyorum.’’
‘’Yıllar
sonra böyle bir şey olması.. Seni özledim.’’
‘’Kafam allak
bullak oldu. Bu nasıl bir kare bulmaca böyle?’’
‘’Biliyorum ama
seni unutamadım.’’
‘’Acı gülümsedim.’’
‘’Sana
kızımızdan hiç söz etmedim. Çok üzgünüm. Ona babalık yapar mısın?’’
‘’Dört yıl
sonra mı?’’
‘’Geçen
zamanı unutmak zor. Yaşananları bir tafara atmak daha da zor. Ama ikimiz
birlikte olursak her şeyin üstesinden gelebiliriz.’’
‘’Dört yıl
önce giderken niçin arkana dönüp gittin?’’
‘’Bugün
içindi. O zamanlar hamileydim. Ama sen bilmiyordun. Kızımız baktı o gün sana.
Şimdi sen de ona bak bugün.’’
Dört yıldır
yaşayan bir ölü gibiydim. Bugün tekrar doğuyorum Sezen. Seninle ve kızımızla. O kadar çok özledim ki seni. O gün bizim
kızımız olabilmesini ümit etmiştim.
‘’Hangi
gün?’’
‘’Boş ver,
haydi eve gidelim.’’
Eve dönerken
kızımızı aldık. Kokusunu çektim içime bahar oluverdi içim. İçeriye girdik.
Koltuğa uzandık boylu boyunca. O sırada gözüm masanın altında duran havuç
yığınına çevrildi. Önce bunlar ne diye anlam veremedim. Biraz düşündüm ama
bulamadım. Dört yıl sonra ilk defa gülümsedim.
Epigram Dergi Temmuz Sayısı 2015