27 Nisan 2015

Korkma Ben Yanındayım

Geçen ders biricik sıra arkadaşım, sınıfımızın en güzel kızı Seda ‘’Hangisi daha çok acıtıyor? Unutmak mı? Unutmuş gibi yapmak mı?’’ diye sordu. Derste söylediği sözü akşam evde düşündüm. Ne demek istediğini anlamam için bin kitap okumam gerektiği sonucuna vardım. Seda’yı anlatacak olursam tabiat güzeli bir kız. Yeşil gözleri var. İnce parmakları ve ucunda kutu biçiminde bir kolyesi var. Saçlarına güneş vurduğu zaman gözümde bambaşka dünyalarda oluyor. Ertesi gün
okuma dersinde sordum ona. ‘’Dün dediğin sözü çok düşündüm. Ne demek istedin anlamadım.’’
 Bana çevirdi yüzünü.
‘’Kafaya takmamanın ve rahat olmanın bir yolu var mı? Mutlu olmak hep kötü olmaktan mı geçiyor? İyiler dürüst insanlar hep üzülmek, kafaya takmak zorunda mı?’’ dedi. Sürekli atağa çıkıp, eli boş dönen kümede kalma mücadelesi veren takım gibi hissettim kendimi.
‘’Sana kitap okumamı ister misin?’’
‘’Elbette.’’
Çantamdan Küçük Kara Balığı çıkardım ve okumaya başladım. Başını kollarının üstüne yatırdı. Can kulağıyla dinledi. Gözleriyle dudaklarımı izledi. Hissediyordum. Ah o bizi ayıran teneffüs zili. Birden ürperti Seda. Kulağına eğildim ‘’Korkma ben yanındayım,’’ dedim.
   
Seda çok kitap okuyor. Okuduğu kitapları hayal edince, hayal gücüm fırlıyor yerinden. Çok konuşmaz,  yeri geldiğinde konuşur. Herkes onu sessiz bir kız bilir ama içinde bir fırtına kopuyor. Bunu ben görüyorum. Bilebiliyorum. Onu seviyorum çünkü. Okul çıkışı beraber gidiyoruz eve. Aynı sokakta evlerimiz. Seda’nın okulda çok arkadaşı olduğu da söylenemez. Kızlarla arası yok gibi. Sınıfta benimle konuşuyor sadece. Bu beni mutlu ediyor ama bir yandan üzüyor. Dünyalar güzeli bir kızın, niçin dünya ile arası bu kadar kopuk olabilir? Yağmur başladı bunu düşündüğüm sırada. Elimde şemsiye vardı. Annem zorla aldırıyor okula giderken. Seda şemsiyeyi açacağımı gördüğü sırada eliyle tuttu beni. O an her yer nasılda güneşli oluverdi anlatamam.
‘’Güneş açar elbet. Kururuz nasıl olsa. Islak olmak da güzel. Gözyaşlarımız belli olmaz değil mi yağmurda?’’ dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim önce. Gülümsedi. Ellerini açtı birden, bende açtım. Eve kadar böyle gittik.
Eve geldiğimde her yerim sırılsıklam olmuştu. Annem bir ton azarladı. Ama aklımda Seda’nın gülümsemesi kaldı.
   
Hafta sonu kitapçıya gittim. ‘’Bana öyle kitaplar ver ki, onları tekrar tekrar okumak isteyeyim,’’ dedim. Kumbaramda biriktirdiğim paralarım vardı. Hepsiyle kitap aldım. Seda’ya güzel bir söz söyleyebilmek için. Tezer Özlü’ nün Yaşamın Ucuna Yolculuk kitabıyla başladım okumaya. Pazartesi günü sabah elimde kitapla girdim sınıfa. Sıramın altına koydum. Okuma dersinde Seda’ da gördü kitabı. Gülümsedi.
‘’Yeni kitaba mı başladın?’’
‘’Evet, okumuş muydun bu kitabı?’’
‘’Okumadım. Sen oku, sonra bana verirsin.’’
‘’Anlaştık.’’
  
Seda bir süre önündeki kâğıda gemiler çizdi. Gizlice onu izliyordum. Kitabını okumuyordu bugün, seri gemi çizimine geçti. Rahatsız etmedim. Zil çaldı.
‘’Çıkışta sahile gidelim mi?’’ diye sordum.
‘’Neden olmasın,’’ dedi gülümseyerek.
Sahilde yürüyorduk. Hava bulutluydu. Banka oturduk. Seda geçen gemilere bakıyordu.
‘’Çok mu üzdüler seni?’’ dedim. Gözleri birden gözlerime değdi. Sanki birisinin bu soruyu ona sormasını bekliyormuş gibi, yıllar önce kaybettiği anahtarlığı arar gibi baktı.
‘’Üzgün mü gözüküyorum?’’ dedi.
‘’Evet, seni izliyorum sıra arkadaşın olarak, en yakınındaki kişi olarak ve bana öyle geliyor.’’
Bir müddet sustuk. Bir ara bir şeyler söyleyecek gibi olup, susuyordu. Gemi’nin sesiyle irkildi.
‘’Korkma ben yanındayım,’’ dedim. Bakışları hızlı hızlı büyüyordu. Gözlerinin arkasında bir gözyaşı denizi vardı. Çizdiği gemileri orada yüzdürüyordu.
‘’Hayatımda ilk tanıdığım adam, ilk tanıdığım kötü adamdı. Sonra hiç iyi adam tanımadım,’’ dedi. Söyleyecek çok şeyim olduğunu fakat bunları dile getiremeyeceğimi fark ettim. Yağmur başladı.
‘’Yağmur yağıyor sokaklar boş. Bir ben mi kaldım bu denli yalnız ve ıslak?’’ dedi.
Seda’ ya sarıldım sonra.
‘’Boş bir caddede yürüme olanağı bile yok. Her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk oranında öyle boş, öyle boş ve öyle boş ki…’’dedim.
Kitapta okuduğum bu söz geldi o an aklıma. Seda gözlerimin içine ilk defa bu kadar derin baktı. Bir ses çıksa o an, o derinde nasıl yankılanırdı diye düşündüm.
‘’Bazen daha iyi yükselebilmek için alçalmak gerekir. Seninle daha yükseğe çıkmak için yerin dibine girerim,’’ dedim. Seda güldü. Gülümseyişinde öyle bir hüzün var ki, anlatmıyordu. İçinde paslanmış, güneş yüzü görmeyen yerler aydınlansın istiyorum.
‘’İyice dibe vurmalı ki, yüzeye çıkabilelim,’’ dedim.  Seda derin bir nefes aldı.
‘’Babam benim başımı hiç okşamadı. Onu aradığım zamanlarda hiç evde yoktu. Hep işi vardı. Sonra bir gün eve gelmedi. O günden sonra onu hiç görmedim. Hayatta en zor olan, kolayı tercih etmek galiba,’’ dedi.
Dinamitle patlatılan yüksek bir binanın on saniyede yerle bir olması gibi kendime gelemedim önce. Acı yutkundum o anda. Çukurda oluşan su birikintilerine baktım bir müddet. Sonra ona döndüm.
 ‘’Tanıdığın ilk iyi adam ben olayım istiyorum,’’ dedim.
‘’Okul başında anlattığın bir masal vardı. Kral gidiyor tüm ülkeyi fethediyor. Kraliçenin kalbinde yaşıyordu. Tüm coğrafya da, büyük büyük yerleri avucuna alıyor kral ama kraliçenin avuç içinden öpüyordu.’’
‘’Nereden hatırlıyorsun?’’
‘’Ben o kralı tanıyorum. Onun tüm ülkesi orası zaten mutluluğu, sevinci..’’
    
Eve dönerken soğuk bastırdı birden. Eldivenlerini uzattı. ‘’Üşüme,’’ dedi. İçim ısındı o an. Sıcaklığı ve kokusu o kadar iyi geldi ki, hava eksi yirmi derece olsa üşümezdim. O günden sonra o eldivenleri hiç çıkarmadım ellerimden.