Geçen ders biricik sıra arkadaşım, sınıfımızın en güzel kızı
Seda ‘’Hangisi daha çok acıtıyor? Unutmak mı? Unutmuş gibi yapmak mı?’’ diye
sordu. Derste söylediği sözü akşam evde düşündüm. Ne demek istediğini anlamam
için bin kitap okumam gerektiği sonucuna vardım. Seda’yı anlatacak olursam
tabiat güzeli bir kız. Yeşil gözleri var. İnce parmakları ve ucunda kutu
biçiminde bir kolyesi var. Saçlarına güneş vurduğu zaman gözümde bambaşka
dünyalarda oluyor. Ertesi gün
okuma dersinde sordum ona. ‘’Dün dediğin sözü çok düşündüm.
Ne demek istedin anlamadım.’’
Bana çevirdi yüzünü.
‘’Kafaya takmamanın ve rahat olmanın bir yolu var mı? Mutlu
olmak hep kötü olmaktan mı geçiyor? İyiler dürüst insanlar hep üzülmek, kafaya
takmak zorunda mı?’’ dedi. Sürekli atağa çıkıp, eli boş dönen kümede kalma
mücadelesi veren takım gibi hissettim kendimi.
‘’Sana kitap okumamı ister misin?’’
‘’Elbette.’’
Çantamdan Küçük Kara Balığı çıkardım ve okumaya başladım.
Başını kollarının üstüne yatırdı. Can kulağıyla dinledi. Gözleriyle dudaklarımı
izledi. Hissediyordum. Ah o bizi ayıran teneffüs zili. Birden ürperti Seda.
Kulağına eğildim ‘’Korkma ben yanındayım,’’ dedim.
Seda çok kitap okuyor. Okuduğu kitapları hayal edince, hayal
gücüm fırlıyor yerinden. Çok konuşmaz,
yeri geldiğinde konuşur. Herkes onu sessiz bir kız bilir ama içinde bir
fırtına kopuyor. Bunu ben görüyorum. Bilebiliyorum. Onu seviyorum çünkü. Okul
çıkışı beraber gidiyoruz eve. Aynı sokakta evlerimiz. Seda’nın okulda çok
arkadaşı olduğu da söylenemez. Kızlarla arası yok gibi. Sınıfta benimle
konuşuyor sadece. Bu beni mutlu ediyor ama bir yandan üzüyor. Dünyalar güzeli
bir kızın, niçin dünya ile arası bu kadar kopuk olabilir? Yağmur başladı bunu
düşündüğüm sırada. Elimde şemsiye vardı. Annem zorla aldırıyor okula giderken.
Seda şemsiyeyi açacağımı gördüğü sırada eliyle tuttu beni. O an her yer nasılda
güneşli oluverdi anlatamam.
‘’Güneş açar elbet. Kururuz nasıl olsa. Islak olmak da
güzel. Gözyaşlarımız belli olmaz değil mi yağmurda?’’ dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim önce. Gülümsedi. Ellerini açtı
birden, bende açtım. Eve kadar böyle gittik.
Eve geldiğimde her yerim sırılsıklam olmuştu. Annem bir ton
azarladı. Ama aklımda Seda’nın gülümsemesi kaldı.
Hafta sonu kitapçıya gittim. ‘’Bana öyle kitaplar ver ki,
onları tekrar tekrar okumak isteyeyim,’’ dedim. Kumbaramda biriktirdiğim
paralarım vardı. Hepsiyle kitap aldım. Seda’ya güzel bir söz söyleyebilmek
için. Tezer Özlü’ nün Yaşamın Ucuna
Yolculuk kitabıyla başladım okumaya. Pazartesi günü sabah elimde kitapla
girdim sınıfa. Sıramın altına koydum. Okuma dersinde Seda’ da gördü kitabı.
Gülümsedi.
‘’Yeni kitaba mı başladın?’’
‘’Evet, okumuş muydun bu kitabı?’’
‘’Okumadım. Sen oku, sonra bana verirsin.’’
‘’Anlaştık.’’
Seda bir süre önündeki kâğıda gemiler çizdi. Gizlice onu
izliyordum. Kitabını okumuyordu bugün, seri gemi çizimine geçti. Rahatsız
etmedim. Zil çaldı.
‘’Çıkışta sahile gidelim mi?’’ diye sordum.
‘’Neden olmasın,’’ dedi gülümseyerek.
Sahilde yürüyorduk. Hava bulutluydu. Banka oturduk. Seda
geçen gemilere bakıyordu.
‘’Çok mu üzdüler seni?’’ dedim. Gözleri birden gözlerime
değdi. Sanki birisinin bu soruyu ona sormasını bekliyormuş gibi, yıllar önce
kaybettiği anahtarlığı arar gibi baktı.
‘’Üzgün mü gözüküyorum?’’ dedi.
‘’Evet, seni izliyorum sıra arkadaşın olarak, en yakınındaki
kişi olarak ve bana öyle geliyor.’’
Bir müddet sustuk. Bir ara bir şeyler söyleyecek gibi olup,
susuyordu. Gemi’nin sesiyle irkildi.
‘’Korkma ben yanındayım,’’ dedim. Bakışları hızlı hızlı
büyüyordu. Gözlerinin arkasında bir gözyaşı denizi vardı. Çizdiği gemileri
orada yüzdürüyordu.
‘’Hayatımda ilk tanıdığım adam, ilk tanıdığım kötü adamdı.
Sonra hiç iyi adam tanımadım,’’ dedi. Söyleyecek çok şeyim olduğunu fakat
bunları dile getiremeyeceğimi fark ettim. Yağmur başladı.
‘’Yağmur yağıyor sokaklar boş. Bir ben mi kaldım bu denli
yalnız ve ıslak?’’ dedi.
Seda’ ya sarıldım sonra.
‘’Boş bir caddede yürüme olanağı
bile yok. Her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk oranında öyle
boş, öyle boş ve öyle boş ki…’’dedim.
Kitapta
okuduğum bu söz geldi o an aklıma. Seda gözlerimin içine ilk defa bu kadar
derin baktı. Bir ses çıksa o an, o derinde nasıl yankılanırdı diye düşündüm.
‘’Bazen daha
iyi yükselebilmek için alçalmak gerekir. Seninle daha yükseğe çıkmak için yerin
dibine girerim,’’ dedim. Seda güldü. Gülümseyişinde öyle bir hüzün var ki,
anlatmıyordu. İçinde paslanmış, güneş yüzü görmeyen yerler aydınlansın
istiyorum.
‘’İyice dibe
vurmalı ki, yüzeye çıkabilelim,’’ dedim. Seda derin bir nefes aldı.
‘’Babam benim
başımı hiç okşamadı. Onu aradığım zamanlarda hiç evde yoktu. Hep işi vardı.
Sonra bir gün eve gelmedi. O günden sonra onu hiç görmedim. Hayatta en zor olan,
kolayı tercih etmek galiba,’’ dedi.
Dinamitle
patlatılan yüksek bir binanın on saniyede yerle bir olması gibi kendime
gelemedim önce. Acı yutkundum o anda. Çukurda oluşan su birikintilerine baktım
bir müddet. Sonra ona döndüm.
‘’Tanıdığın ilk iyi adam ben olayım
istiyorum,’’ dedim.
‘’Okul başında anlattığın
bir masal vardı. Kral gidiyor tüm ülkeyi fethediyor. Kraliçenin kalbinde yaşıyordu.
Tüm coğrafya da, büyük büyük yerleri avucuna alıyor kral ama kraliçenin avuç
içinden öpüyordu.’’
‘’Nereden
hatırlıyorsun?’’
‘’Ben o kralı
tanıyorum. Onun tüm ülkesi orası zaten mutluluğu, sevinci..’’
Eve dönerken soğuk
bastırdı birden. Eldivenlerini uzattı. ‘’Üşüme,’’ dedi. İçim ısındı o an.
Sıcaklığı ve kokusu o kadar iyi geldi ki, hava eksi yirmi derece olsa
üşümezdim. O günden sonra o eldivenleri hiç çıkarmadım ellerimden.