15 Mayıs 2015

Yüzünü Arayan Adam

Dün gece yatağa gidip uzandım. Nasıl yorulmuşum ama. Öyle böyle değil. Taş taşımış gibi hissediyorum kendimi. Bir ara sırtım kaşındı. O tatlı kaşımayı yaptım. Gelelim planlara. Kafamda kurduğum olayları tavana dökme zamanı. Evlerin tavanı insanlar için başımızı sokacak yerin karşılığı olabilir. Ama benim içimin yansımış halidir. Ara ara dökerim içimi. Burada kafamda kurduklarımı tavanda yaşıyorum. Sıraya koyuyorum hepsini. Gereksiz olanları listeden atıyorum hemen. Önemli olanların altını gözlerimle çiziyorum. Bugünlük yeter bile diyemeden uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda aynada yüzümü yıkarken fark ettim ki ben yokum. Gözlerimi ovuşturdum. Tekrar baktım. Aynada kendimi göremiyorum. İçeri gittim hemen, vitrindeki cama baktım yine yokum. Korktum. Hemen kolumu ısırdım. Rüya değil. Beş saniye gözüm kapalı öylece durdum. Açtım ve tekrar baktım. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Ya da mümkün mü? Niye soruyorsam sana bunları. Mümkün işte. Gerçek bu, aşırı acıklı bir gerçek. Kendimi bulamıyorum. Yok gibi hissediyorum kendimi. Apar topar giyindim. Doktora gittim. Merhaba doktor bey, ben dün gece yatakta uzanıyordum. Uyuyakalmışım. Sabah kalktım, banyoya yüzümü yıkamaya gittim ve ayna da kendimi göremedim. Çok korktum hemen vitrinin camına baktım. Hiçbir yerde yokum. Niçin öyle bakıyorsunuz? ‘’Dün akşam ne yemek yedin.’’ diye sordu. Kuru üstü pilav yanında da cacık vardı ama cacık fazla tuzluydu. O kadar dedim çok tuz iyi değil diye. Yemeklerin zaten kendi tuzları var. Günlük almamız gereken tuz miktarı zaten dört gram. ‘’Stresten olmuştur. Zaten hayat çok stresli, doğal olarak bundan nasibinizi almışsınız. Rahat olun ve biraz hava alın geçer.’’ dedi.
Kafayı mı yedim acaba diye düşündüm bir an. Kendime bakamıyorum bile. Ne acayip bir duygu. Hani gözlerime bakabilsem bütün bu olanlar nasıl oldu? Gözümün içine bakıp anlayabilsem ama olmuyor. Doktorun verdiği ilaçları almak için eczaneye uğradım. Eczanedeki ilaç dolabının camı karşımda. Ben rüyadayım galiba. Bütün bunlar bir rüya ve ben bu rüyayı asla unutmayacağım. Evet, arkadaşlara anlatırken buna çok güleceğiz.
‘’Pardon bir şey sorabilir miyim size?
‘’Buyrun.’’
’’Daha önce hiç aynada kendinizi görmediğiniz oldu mu ya da duydunuz mu böyle bir şey?’’
 Kadın şaşırtıcı ifadelerle baktı bir müddet. ‘’İlaçlarınız hazır, otuz lira.’’ İlaçları alıp evin yolunu tuttum. Yolda giderken dükkanların camlarına bakmamaya özen gösterdim. Kötü oluyorum. Edip’ e mesaj attım. ‘’Hemen bana gel, konuşmamız lazım kardeşim. ‘’Hemen cevap geldi. ‘’Yarım saate ordayım.’’ Edip benim çocukluk arkadaşım. Aynı mahallede oturuyorduk. Aynı okula gidip aynı kıza aşık oluyorduk.  Bir süre sonra fark ettik ki her şeyi aynı yapıyoruz. Bir gün karşılıklı oturup bu konuyu uzun uzun konuştuğumuz bile oldu. Sonuç olarak ben hala okuyorum, o ise çalışıyor. En nihayetinde yine ikimizde aynı şeyleri yapıyoruz. Yaşamaya çalışıyoruz.
Edip’ i beklerken zaman geçmek bilmiyordu. Kendimi arabesk bir şarkını içinde bulmuş gibi hissediyordum. Ne zaman bitecek bu şarkı? Kapı çalıyordu. Bu şarkının son vuruşuydu.
‘’Merhaba kardeşim hayırdır, ne oldu? Merak ettim gelesiye kadar.  Bu aynaların ne işi var oğlum odanın içinde? Ne yapıyorsun bunları?’’
‘’Edip ben aynada kendimi görmüyorum. Hiçbir yerde görmüyorum kendimi. Kafayı yedim galiba seni çağırdım.’‘
’’Şaka mı yapıyorsun oğlum?’’
‘’Ne şakasını kendimi göremiyorum diyorum sana, sen ne diyorsun bana.’’
‘’Sakin ol kardeşim, su getireyim mi? Rahatlatır. Doktor’ a gittin mi?’’
‘’Gittim, strestendir diyor. İlaç verdi birkaç tane. Ama başka bir şey var Edip. Bunu bulmam lazım.’’
 ‘’Akşam dışarıya çıkalım, sana da iyi gelir hem, ne dersin.’’
‘’Tamam.’’ dedim.
Edip yolda gelesiye kadar durmadan işinden bahsetti. Sürekli yaptığı şeyleri anlatıyor. Durmuyor sürekli konuşuyor. İçinde biriktirmiş tüm başarılarını, dışa vurmak istiyor. Övülmek mi istiyor anlayamadım. Edip’ in de beni anladığından emin değilim. Söylediklerime ikna olmuş değil. Bir şey var gözden kaçırdığım, bir eksiklik var bu yüzden göremiyorum kendimi. Ama ne olduğunu da bilmiyorum. Kendimi cevabı zor bulunan bir bilmecenin içine düşmüş hissediyorum. İçimden ‘’Edip sür şu arabayı uçuruma. Ne olacaksa olsun.’’ diyorum.
Edip’ e sahilde bir yerlere oturalım dedim. Deniz havası iyi gelir derler hep. Edip tamam deyip kaldığı yerden devam etti anlatmaya. Deniz kenarı bir bara gittik. İçecek bir şeyler söyledik. Edip gözümün içine durmadan bakıyordu.
‘’Bir şey mi söyleyeceksin Edip?’’
‘’Hayır.’’
‘’Niye öyle bakıyorsun o zaman?’’
‘’Senin okulda bir kız vardı, bahsetmiştin bir ara.’’
‘’Eee.’’
‘’Ne oldu ona?’’
‘’Bir şey mi olması gerekiyor.’’
‘’Onu seviyorsun değil mi?’’
‘’Ne alakası var şimdi?’’
‘’Çok alakası var. Onunla konuş.’’
‘’Saçma sapan konuşma Edip.’’
‘’Niye konuşmuyorsun onunla, belki aradığın cevap ondadır.’’
‘’ O değil de sen gelmeden önce aynanın tarihçesini araştırdım. Beş bin yıl önce bir yanardağın patlamasıyla çıkan lavların cilalanmasıyla bulunmuş. Daha sonra bu Venediklilerde gümüşleyerek geliştirmişler.’’
‘’Çok önemli bir icat.’’
‘’Hee çok önemli, benim için değil artık. Keşke aynayı bulmasalarmış. İnsanlar ayna karşısında kılıktan kılığa bürünmektense, kendileri gibi kalsalarmış. Belki o zaman hayat daha farklı olabilirdi Edip.’’
‘’Peki bir insan başkasıyla konuşacak yüz bulamıyor kendine. Korkuyor belli ki ya da çekiniyor işte. İçinden bir deli cesareti gelse, hayatını her an değiştirebilir insan. Bulamıyorsa bu cesareti  gidip aynada konuşacak. İçini dökecek.’’
‘’Ben onu da yapamıyorum artık edip.’’
Edip bir süre sustu. Derin nefesler almaya başladı. Eyvah dedim yine başlayacak şimdi iş konuşmaya. Bu çocuk böyle değildi. Ne olmuş buna böyle diye düşünüyorken..
‘’Ne düşünüyorsun?’’ diye sordu.
‘’Hiç.’’
‘’Sana mutfaktan su getirirken, yerde bir fotoğraf buldum.’’
‘’Ne fotoğrafı?’’
‘’Arkasında Vosvos Sokak No:10 yazıyordu. Bu o kız değil mi?’’
Duymamazlığa geldim. Bardaktaki son yudumu da  aldım. Edip ısrarcı bakıyordu.
‘’Evet o kız Edip, mutlu musun Edip, oldu mu Edip..’’
‘’Onu seviyorsun ve onunla konuşacak yüzün yok değil mi? Kaç gündür bunun için kendini paralıyorsundur eminim. Ve bunu ben şimdi öğreniyorum. Neden?’’
‘’Ne neden? Nedeni yok. Böyle olması gerekti. Ve böyle oldu.’’
‘’Kendine gel oğlum, bir erkek seviyorsa bir kızı bunu ona gidip direk söyler. Öyle aynalarda falan kandırmaz kendini. Çocuk musun sen?’’
‘’Denedim kardeşim, olmadı.’’
‘’Tekrar dene o zaman.’’
‘’Yapamam.’’
‘’Neden?’’
‘’Çünkü bir yüzüm yok artık. Baksana aynal…’’
‘’Şaaakk!’’
‘’Şimdi yüzün var artık. Elim ağırdır kardeşim kusura bakma.’’
Yolda hiç konuşmadık. Edip bir ara bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama konuşmadı. ‘’Eyvallah.’’ dedim arabadan inerken. Bu ‘’Sana teşekkür ederim Edip, bu iyiliğini asla unutmayacağım kardeşim.’’ demekti.
Aylin’ i aradım.
‘’Efendim.’’
‘’Merhaba Aylin. Gecenin bu saatinde arıyorum seni ama önemli bir konu var.’’
‘’Seni dinliyorum.’’
‘’Aşağıdayım Aylin, gelir misin?’’
‘’Ne yapıyorsun bu saatte burada?’’
Aylin şaşkın ifadelerle bana doğru yürüyordu. O an dünyadaki bütün aynaların kırıldığını hissettim.
‘’Seni seviyorum Aylin. Hastayım sana. Günlerdir seninle konuşmak istiyorum ama beceremedim. İçimde hep bir korku ve heyecan vardı. Bu iki duygu aynı anda ağır geldi bana. Aynada kendimle konuşa konuşa bir sabah bir baktım ki, kendimi göremez oldum. Sen benim tavanımda hep ilk sıradasın.’’
‘’Ne tavanı?’’
‘’Gökyüzüm olur musun? Nereye gitsem hep sen ol istiyorum.’’
Aylin bana sarıldı ve tüm bu olanların üstüne en iyi ilaç onun sarılmasındaki sıcaklıktı. Daha önce hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum.

Ahval Fanzin 8. sayı 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder