3 Temmuz 2015

İyileşen Adam

Havalara anlam veremediğim günler gelmişti. Ona uyum sağlamak için yazlık ve kışlık elbiselerin dolapta bir yığın halinde olduğu günlerden bahsediyorum. Gündüz yanıyor, akşamları üşüyordum. Dört yıl önce karım Sezen beni terk ettiğinde de havalara uyum sağlayamamıştım. Hava hep soğuktu. Mütemadiyen üşüyordum. Yazın ortasında aşkını ızdırabını çekmiştim. Şimdi ne yapıyor bilmiyorum. Onu geçen sene Konak Sineması’nda görmüştüm. Yanında bir kız çocuğu vardı. Evet tam tahmin ettiğin gibi, bizim kızımız olacaktı. Ama yanında adamın biri vardı. Sezen’in gözlerinin içine bakmadığını uzaktan anlayabiliyordum. Sezen’ in beni terk ettiği günü unutamadım. Ama yavaş yavaş unutuyorum galiba. Bazı detaylar kayboluyor. Dört yılda aklımda kalan detay, giderken arkasına bakıp öyle gitmişti. Giden insan düz gider. Arkasına bakmaz. Sezen bu yüzden hemen unutamadım. Bana açık bir kapı bırakmıştı. O bakışından her manayı çıkarabilirdim. Bunu istemişti ama ben bunu çok sonradan anladım. Acı çekmemi. Neyse ki şimdi iyiyim. Tek sorunum havalar. (İyi miyim bilmiyorum. Ruh halim bataklık sanırım. Çıkmak için çırpınıyorum. Tam çıkacakken yeniden batıyorum.)
  
İşten dönerken arkamdan birisi takip ediyor hissine kapıldım. Sonra anladım. Takip ediliyordum. Kirli sakallı, deri ceket giymiş, kısa boylu bir adam. Telaşe kapılmadım hemen. Beni takip eden ilk kiralık katil değil çünkü. Tabii bu konuda tecrübeli olduğum için katil olduğunu anlamıştım. Arkama tekrar baktım. O hüzün verici bakışı gördüm. Birazdan seni öldüreceğim, ama ekmek parası. Evde iki çocuğum var. İşsiz bir insanım. Ekmeğimi buradan kazanacak adam değilim ama kredi borcum da var. Beni anla bakışı. Önüme döndüm. Yola devam ettim. Ara sokağa girdim. Daha önceden böyle şeyler görmüş geçirmiş birini öldürmek kolay değildir. Saklandım kuytu bir yere. Ne yapacağını şaşırdı. Belli ki daha yeni.  Arkadan yanına yaklaştım. Cebimdeki dede yadigârı silahı doğrulttum. Bana döndü.
‘’Ne istiyorsun?’’ dedim.
‘’Abi valla ekmek parası. İşsizim. Evde iki çocuğum bekliyor. Köpeğin olayım gideyim. Ben bu işleri yapacak adam değilim. Beni zorladılar abi.’’
‘’Kim?’’
‘’Bilmiyorum abi, bokunu yiyim gidiyim.’’
‘’Ne için söyle?’’
‘’Abi bilmiyorum çok para verdiler. Bir şey söylemediler. Abi gideyim.’’
‘’Siktir git.’’
Eve döndüm. Pencerenin kenarında yolu izledim. Tavşanın havucunu verdim. Ev arkadaşım olur kendisi. Adı Haydar. Beni bu dünyada anlayan tek canlı. Yaklaşık iki saat önce kim vurdu kurşunuyla, ne idüğü belirsiz bir sebeple burada oturmuyor olabilirdim diye düşündüm. Üzerime canlılık geldi. (Kafam allak bullak oldu. Bu nasıl bir kare bulmaca böyle? Ben neredeyim? Kim benimle oynuyor?)
  
Ertesi gün işe gitmek için evden çıktım. Kahvaltı yapmıyorum. Bu prensip oldu benim için. Pazar günleri dâhil. İnsan alıştığı zaman, tekrar bu alışkanlığı değiştirmesi zaman alıyor. Zaman hep geçiyor demek istiyorum aslında. Masama oturdum. Bir mektup var. Üzerinde hiçbir adres ve yazı yok. Kenarından kopardım. Şöyle yazıyor.
‘’Bugün hayatının son günü. Gün daha yeni başladı. İşten istifa edebilirsin. Senin için iyi olacağını düşündüm. Gidip dolaşabilirsin. Ya da kaçabilirsin uzaklara. Ama unutma bugün son. Daha ilk cümleden bunu söylemiş olmam, ne kadar ciddi olduğumu gösteriyor. İnanmak istemezsen sen bilirsin. Senin yaşamın. Son günün…’’
Bir süre bu yazılarla bakıştım. Son kelimesi ne kadar acıklıymış. Son. İnsanın içine birden hüzün çöküyor. Pencerenin yanına gittim. Mektuptan uçak yaptım. Yedinci kattan aşağıya salladım. Bir mektup ancak böyle güzel sonlanabilirdi. Gülümsedim. (Acı gülümsedim.)
 


Masama oturdum tekrar. Raporları yazmam gerekecek. Projelerde gözden geçirilecek. Önümüzdeki hafta toplantı ayarlanacak. Ne çok işim var. Aklıma mektup geliyor. Kafamı sallayıp devam ediyorum. Olamaz böyle bir şey. Şaka olmalı. Sonra buna çok gülerim. Öğle arası oldu. Yemeğe gitmek için dışarı çıktım. Adımlarımı hızlı atmaya başladım. Biraz da terlemiştim. Neden böyle oluyor? Kafamı toplamam gerekecek. (Dört yıl sonra mı?)
 
Öğle arası bitti. Ofiste işlere devam ettim. Yemek iyi gelmişti. Kendimi işlere verdim. Mesai bitimine kadar aralıksız çalıştım. İş çıkışı evin yolunu tutum. Arkama dönüp bakıyordum sürekli. Baktığım sırada önümde bir gölge belirdi. Katil değildi. Katiller önden gelmezler.
‘’Sen kimsin?’’
‘’Sezen’ in kocasıyım.’’
‘’Ne istiyorsun?’’
‘’Ben bir şey istemiyorum, Sezen seni istiyor.’’
‘’Nasıl yani?’’
‘’Dün seni bizim eve getirmesi için şoförü gönderdim. Onu geri çevirmişsin. Küfür etmişsin. Bugün de sana bir zarf gönderdim. İş çıkışı bir yerlerde oturup son kez konuşmak için. Ben aradan çekiliyorum.’’
‘’Ne demek oluyor bütün bunlar?’’
‘’Diyorum ki Sezen seni bekliyor. Seni seviyor. Ben gidiyorum uzaklara. Ne haliniz varsa görün. Yarın saat yedide Gökyüzü Restaurantta. Unutma.’’
Eve döndüm.  Pencerenin kenarından yolu izledim. Tavşanın havucunu verdim. Sonra ne yapacağımı şaşırdım. Başımı ellerimin arasına aldım. Saatlerce oturdum. Yarını düşündüm. Ne yapacağım bilmiyorum. ( )
  
Tam yedide restaurant’a geldim. Sezen’ de geldi birkaç dakika sonra. Elini uzattı. Tokalaştık.
‘’Nasılsın?’’ diye sordu.
‘’İyi miyim bilmiyorum.’’
‘’Yıllar sonra böyle bir şey olması.. Seni özledim.’’
‘’Kafam allak bullak oldu. Bu nasıl bir kare bulmaca böyle?’’
‘’Biliyorum ama seni unutamadım.’’
‘’Acı gülümsedim.’’
‘’Sana kızımızdan hiç söz etmedim. Çok üzgünüm. Ona babalık yapar mısın?’’
‘’Dört yıl sonra mı?’’
‘’Geçen zamanı unutmak zor. Yaşananları bir tafara atmak daha da zor. Ama ikimiz birlikte olursak her şeyin üstesinden gelebiliriz.’’
‘’Dört yıl önce giderken niçin arkana dönüp gittin?’’
‘’Bugün içindi. O zamanlar hamileydim. Ama sen bilmiyordun. Kızımız baktı o gün sana. Şimdi sen de ona bak bugün.’’
Dört yıldır yaşayan bir ölü gibiydim. Bugün tekrar doğuyorum Sezen. Seninle ve kızımızla.  O kadar çok özledim ki seni. O gün bizim kızımız olabilmesini ümit etmiştim.
‘’Hangi gün?’’
‘’Boş ver, haydi eve gidelim.’’
Eve dönerken kızımızı aldık. Kokusunu çektim içime bahar oluverdi içim. İçeriye girdik. Koltuğa uzandık boylu boyunca. O sırada gözüm masanın altında duran havuç yığınına çevrildi. Önce bunlar ne diye anlam veremedim. Biraz düşündüm ama bulamadım. Dört yıl sonra ilk defa gülümsedim.

Epigram Dergi Temmuz Sayısı 2015




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder