Dün gece yatağa gidip uzandım. Nasıl yorulmuşum ama.
Öyle böyle değil. Taş taşımış gibi hissediyorum kendimi. Bir ara sırtım
kaşındı. O tatlı kaşımayı yaptım. Gelelim planlara. Kafamda kurduğum olayları
tavana dökme zamanı. Evlerin tavanı insanlar için başımızı sokacak yerin
karşılığı olabilir. Ama benim içimin yansımış halidir. Ara ara dökerim içimi. Burada
kafamda kurduklarımı tavanda yaşıyorum. Sıraya koyuyorum hepsini. Gereksiz olanları
listeden atıyorum hemen. Önemli olanların altını gözlerimle çiziyorum. Bugünlük
yeter bile diyemeden uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda aynada yüzümü yıkarken
fark ettim ki ben yokum. Gözlerimi ovuşturdum. Tekrar baktım. Aynada kendimi
göremiyorum. İçeri gittim hemen, vitrindeki cama baktım yine yokum. Korktum.
Hemen kolumu ısırdım. Rüya değil. Beş saniye gözüm kapalı öylece durdum. Açtım
ve tekrar baktım. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Ya da mümkün mü? Niye
soruyorsam sana bunları. Mümkün işte. Gerçek bu, aşırı acıklı bir gerçek. Kendimi
bulamıyorum. Yok gibi hissediyorum kendimi. Apar topar giyindim. Doktora
gittim. Merhaba doktor bey, ben dün gece yatakta uzanıyordum. Uyuyakalmışım.
Sabah kalktım, banyoya yüzümü yıkamaya gittim ve ayna da kendimi göremedim. Çok
korktum hemen vitrinin camına baktım. Hiçbir yerde yokum. Niçin öyle
bakıyorsunuz? ‘’Dün akşam ne yemek yedin.’’ diye sordu. Kuru üstü pilav yanında
da cacık vardı ama cacık fazla tuzluydu. O kadar dedim çok tuz iyi değil diye.
Yemeklerin zaten kendi tuzları var. Günlük almamız gereken tuz miktarı zaten dört
gram. ‘’Stresten olmuştur. Zaten hayat çok stresli, doğal olarak bundan
nasibinizi almışsınız. Rahat olun ve biraz hava alın geçer.’’ dedi.
Kafayı mı yedim acaba diye düşündüm bir an. Kendime
bakamıyorum bile. Ne acayip bir duygu. Hani gözlerime bakabilsem bütün bu
olanlar nasıl oldu? Gözümün içine bakıp anlayabilsem ama olmuyor. Doktorun
verdiği ilaçları almak için eczaneye uğradım. Eczanedeki ilaç dolabının camı
karşımda. Ben rüyadayım galiba. Bütün bunlar bir rüya ve ben bu rüyayı asla
unutmayacağım. Evet, arkadaşlara anlatırken buna çok güleceğiz.
‘’Pardon bir şey sorabilir miyim size?
‘’Buyrun.’’
’’Daha önce hiç aynada kendinizi görmediğiniz oldu mu ya da
duydunuz mu böyle bir şey?’’
Kadın şaşırtıcı ifadelerle
baktı bir müddet. ‘’İlaçlarınız hazır, otuz lira.’’ İlaçları alıp evin yolunu
tuttum. Yolda giderken dükkanların camlarına bakmamaya özen gösterdim. Kötü
oluyorum. Edip’ e mesaj attım. ‘’Hemen bana gel, konuşmamız lazım kardeşim. ‘’Hemen
cevap geldi. ‘’Yarım saate ordayım.’’ Edip benim çocukluk arkadaşım. Aynı
mahallede oturuyorduk. Aynı okula gidip aynı kıza aşık oluyorduk. Bir süre sonra fark ettik ki her şeyi aynı
yapıyoruz. Bir gün karşılıklı oturup bu konuyu uzun uzun konuştuğumuz bile
oldu. Sonuç olarak ben hala okuyorum, o ise çalışıyor. En nihayetinde yine
ikimizde aynı şeyleri yapıyoruz. Yaşamaya çalışıyoruz.
Edip’ i beklerken zaman geçmek bilmiyordu. Kendimi arabesk
bir şarkını içinde bulmuş gibi hissediyordum. Ne zaman bitecek bu şarkı? Kapı
çalıyordu. Bu şarkının son vuruşuydu.
‘’Merhaba kardeşim hayırdır, ne oldu? Merak ettim gelesiye
kadar. Bu aynaların ne işi var oğlum
odanın içinde? Ne yapıyorsun bunları?’’
‘’Edip ben aynada kendimi görmüyorum. Hiçbir yerde görmüyorum
kendimi. Kafayı yedim galiba seni çağırdım.’‘
’’Şaka mı yapıyorsun oğlum?’’
‘’Ne şakasını kendimi göremiyorum diyorum sana, sen ne
diyorsun bana.’’
‘’Sakin ol kardeşim, su getireyim mi? Rahatlatır. Doktor’ a
gittin mi?’’
‘’Gittim, strestendir diyor. İlaç verdi birkaç tane. Ama
başka bir şey var Edip. Bunu bulmam lazım.’’
‘’Akşam dışarıya
çıkalım, sana da iyi gelir hem, ne dersin.’’
‘’Tamam.’’ dedim.
Edip yolda gelesiye kadar durmadan işinden bahsetti. Sürekli
yaptığı şeyleri anlatıyor. Durmuyor sürekli konuşuyor. İçinde biriktirmiş tüm
başarılarını, dışa vurmak istiyor. Övülmek mi istiyor anlayamadım. Edip’ in de
beni anladığından emin değilim. Söylediklerime ikna olmuş değil. Bir şey var
gözden kaçırdığım, bir eksiklik var bu yüzden göremiyorum kendimi. Ama ne
olduğunu da bilmiyorum. Kendimi cevabı zor bulunan bir bilmecenin içine düşmüş
hissediyorum. İçimden ‘’Edip sür şu arabayı uçuruma. Ne olacaksa olsun.’’
diyorum.
Edip’ e sahilde bir yerlere oturalım dedim. Deniz havası iyi
gelir derler hep. Edip tamam deyip kaldığı yerden devam etti anlatmaya. Deniz
kenarı bir bara gittik. İçecek bir şeyler söyledik. Edip gözümün içine durmadan
bakıyordu.
‘’Bir şey mi söyleyeceksin Edip?’’
‘’Hayır.’’
‘’Niye öyle bakıyorsun o zaman?’’
‘’Senin okulda bir kız vardı, bahsetmiştin bir ara.’’
‘’Eee.’’
‘’Ne oldu ona?’’
‘’Bir şey mi olması gerekiyor.’’
‘’Onu seviyorsun değil mi?’’
‘’Ne alakası var şimdi?’’
‘’Çok alakası var. Onunla konuş.’’
‘’Saçma sapan konuşma Edip.’’
‘’Niye konuşmuyorsun onunla, belki aradığın cevap ondadır.’’
‘’ O değil de sen gelmeden önce aynanın tarihçesini
araştırdım. Beş bin yıl önce bir yanardağın patlamasıyla çıkan lavların
cilalanmasıyla bulunmuş. Daha sonra bu Venediklilerde gümüşleyerek
geliştirmişler.’’
‘’Çok önemli bir icat.’’
‘’Hee çok önemli, benim için değil artık. Keşke aynayı bulmasalarmış.
İnsanlar ayna karşısında kılıktan kılığa bürünmektense, kendileri gibi
kalsalarmış. Belki o zaman hayat daha farklı olabilirdi Edip.’’
‘’Peki bir insan başkasıyla konuşacak yüz bulamıyor kendine.
Korkuyor belli ki ya da çekiniyor işte. İçinden bir deli cesareti gelse,
hayatını her an değiştirebilir insan. Bulamıyorsa bu cesareti gidip aynada konuşacak. İçini dökecek.’’
‘’Ben onu da yapamıyorum artık edip.’’
Edip bir süre sustu. Derin nefesler almaya başladı. Eyvah
dedim yine başlayacak şimdi iş konuşmaya. Bu çocuk böyle değildi. Ne olmuş buna
böyle diye düşünüyorken..
‘’Ne düşünüyorsun?’’ diye sordu.
‘’Hiç.’’
‘’Sana mutfaktan su getirirken, yerde bir fotoğraf buldum.’’
‘’Ne fotoğrafı?’’
‘’Arkasında Vosvos Sokak No:10 yazıyordu. Bu o kız değil
mi?’’
Duymamazlığa geldim. Bardaktaki son yudumu da aldım. Edip ısrarcı bakıyordu.
‘’Evet o kız Edip, mutlu musun Edip, oldu mu Edip..’’
‘’Onu seviyorsun ve onunla konuşacak yüzün yok değil mi? Kaç
gündür bunun için kendini paralıyorsundur eminim. Ve bunu ben şimdi
öğreniyorum. Neden?’’
‘’Ne neden? Nedeni yok. Böyle olması gerekti. Ve böyle
oldu.’’
‘’Kendine gel oğlum, bir erkek seviyorsa bir kızı bunu ona
gidip direk söyler. Öyle aynalarda falan kandırmaz kendini. Çocuk musun sen?’’
‘’Denedim kardeşim, olmadı.’’
‘’Tekrar dene o zaman.’’
‘’Yapamam.’’
‘’Neden?’’
‘’Çünkü bir yüzüm yok artık. Baksana aynal…’’
‘’Şaaakk!’’
‘’Şimdi yüzün var artık. Elim ağırdır kardeşim kusura
bakma.’’
Yolda hiç konuşmadık. Edip bir ara bir şeyler söyleyecek
gibi oldu ama konuşmadı. ‘’Eyvallah.’’ dedim arabadan inerken. Bu ‘’Sana
teşekkür ederim Edip, bu iyiliğini asla unutmayacağım kardeşim.’’ demekti.
‘’Efendim.’’
‘’Merhaba Aylin. Gecenin bu saatinde arıyorum seni ama
önemli bir konu var.’’
‘’Seni dinliyorum.’’
‘’Aşağıdayım Aylin, gelir misin?’’
‘’Ne yapıyorsun bu saatte burada?’’
Aylin şaşkın ifadelerle bana doğru yürüyordu. O an dünyadaki
bütün aynaların kırıldığını hissettim.
‘’Seni seviyorum Aylin. Hastayım sana. Günlerdir seninle
konuşmak istiyorum ama beceremedim. İçimde hep bir korku ve heyecan vardı. Bu
iki duygu aynı anda ağır geldi bana. Aynada kendimle konuşa konuşa bir sabah
bir baktım ki, kendimi göremez oldum. Sen benim tavanımda hep ilk sıradasın.’’
‘’Ne tavanı?’’
‘’Gökyüzüm olur musun? Nereye gitsem hep sen ol istiyorum.’’
Aylin bana sarıldı ve tüm bu olanların üstüne en iyi ilaç
onun sarılmasındaki sıcaklıktı. Daha önce hiç bu kadar mutlu olduğumu
hatırlamıyorum.
Ahval Fanzin 8. sayı 2015